PANDEMİ SÜRECİ SAVUNMA VE HAVACILIK SEKTÖRÜNDEKİ GEREKLİLİKLERİ BİR KEZ DAHA ORTAYA KOYDU
Türkiye’nin savunma ve havacılık sektörünün son yıllarda elde ettiği kazanımlar; hem istatistiki veriler hem de sahada elde edilen başarılarda kendini net bir biçimde gösteriyor. Bu kapsamda karar vericilerin, Savunma Sanayi Başkanlığımızın ve TÜBİTAK başta olmak üzere Sanayi Bakanlığımızın desteklerinin sektör için hayati derecede önem taşıdığını vurgulamak gerekir.
Türk savunma sektöründe yer alan firmalarının ulusal değil, uluslararası çapta ürünler ve hizmetler tasarlayıp üretme kabiliyetine sahip olmasının, ülkemizi kalkındıracağı muhakkak. Bunu sağlayabilmek en başta, firmaların Ar-Ge sabrına sahip olmalarını ve sadece yetişmiş insan aramak yerine, insan yetiştirmeye de kaynak ayırabilmesini gerektiriyor. Hal bu iken savunma ve havacılık sektöründeki yerli şirketlerin kamunun sağladığı desteği adeta hor kullanarak buradan bir kolaycılık geliştirmesi; kendilerini bilhassa yurt dışı pazarlardaki rekabetten uzakta tutması ve yerli pazarı bir konfor alanına dönüştürmesi kabul edilebilir bir durum değil. Ayrıca mevcut koşullar altında, yerli şirketlerin yabancı menşeli teknolojinin alımını ve satımını yapmaya dayalı ticareti; ülkemizin tarihi rol ve konumunu güçlenerek sürdürebilmesi ve kalkınma hedefini gerçekleştirebilmesi için yeterli değildir.
Kamu kurumları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve özel şirketlerden oluşan savunma ve havacılık ekosisteminde hem kamu hem de özel kesimin rollerini layığıyla yerine getirmesi ülkemizin ekonomik ve ulusal güvenliğinin korunabilmesinin temel bir dayanağıdır.
Küresel işbölümü çerçevesinde tüm ihtiyaçlarımızı yerel unsurlardan karşılamamız mümkün ve makul değil. Ancak, içerisinde bulunduğumuz pandemi süreci ve özellikle global tedarik zincirinin adeta yerle bir olması doğrultusunda pandemi sürecinin ilk ayları, yerli tasarım ve üretimin ne denli önemli olduğunu tartışmasız bir gerçeklik olarak kabul etmemizi gerekli kıldı. Bu husus yalnızca savunma ve havacılık sektörüne özgü değildir. Nitekim söz konusu gereklilik haberleşme ve sağlık sektörü başta olmak üzere kritik önem arz eden pek çok sektörde de kendini göstermiştir.
Kitlesel sorunlar yaşandığında kuvvetli sanılan organizasyon üyeleri bile bir diğerinin sorunlarını görmezden geldi. Bu noktada, büyük bir organizasyon olarak Avrupa Birliği’ni örnek verebileceğimiz gibi uluslararası alanda tekelleşmeye giden birçok büyük yabancı şirketi de aynı bağlamda değerlendirebiliriz.
Pandemi öncesinde, savunma ve havacılık ve haberleşme sektörlerindeki yerli üretimi; açık ve gizli ambargolara dayanıklı hale gelme ve veri güvenliğimizi sağlama çerçevesinde değerlendiriyorduk. Kovid-19, bu kaygılarımızda haklı olduğumuzu gösterdi ancak risk değerlendirmemiz halen eksik. Zira pandemi sürecinde yerli üreticilerimiz uluslararası büyük tedarikçilerin “fırsatçı” tutumlarıyla karşı karşıya kaldı. Pandemi öncesinde sıklıkla “yerel” değil, “global” olduklarına ilişkin söylemler geliştiren uluslararası büyük tedarikçiler Kovid-19’un ülke ekonomileri ve küresel ekonomiyi sarmasının ardından; merkez ülkelerinin ihtiyaçlarını önceliklendirmiş, ülkemiz pazarına ise fahiş fiyatlı ürünlerini çeşitli süre gecikmelerini kabul etmeyi zorunlu kılarak satmak istemiştir.
Pandemi sürecinin tekrar ortaya koyduğu üzere, savunma ve havacılık sektörünün ve neticede ekonomik ve ulusal güvenliğimizin korunabilmesi için aciliyetle stratejik teknolojilerde mümkün mertebe kendi kendine yeten bir ülke olma niteliği kazanmalıyız.
