AVLAR AVCI HALİNE GELİRKEN: İNSANSIZ HAVA ARAÇLARI
İnsan müdahalesi gerektirmeyen bir hava aracının askeri amaçlarla kullanılması fikri 1840’lı yıllara kadar dayanıyor. Balonlarla gerçekleştirilen bu ilkel versiyonları bir kenara koyduğumuzda dahi İHA’lar 1910’lu yıllara uzanan bir tarihçeye sahip. Türünün ilk modern örneği olarak kabul edilen İngilizlerin düşük maliyetli, radyo kontrollü Queen Bee hedef uçağının ilk uçuşu 1935 yılında gerçekleşti. Birbirini izleyen gelişmeler neticesinde İHA’lar, askeri unsurlara üstün kabiliyetler sunar hale geldi.
Centre for the Study of the Drone at Bard College’ın verilerine göre 2010 yılında yalnızca 60 ülkenin envanterinde bulunan askeri İHA’lar 2019 yılında 95 ülkenin envanterinde bulunuyordu. Dahası açık kaynaklara yansıyan kayıtlı veriler 21.000 askeri İHA’nın devletlere hizmet verdiğini gösterse de bu rakamın muhtemelen 30.000’den fazla olduğu değerlendirilmektedir.
Küresel beklentiler, askeri İHA pazarının daha da genişleyeceği yönünde. Teal Group’un tahminine göre 2020 yılından 2029 yılına gelindiğinde küresel düzeyde askeri insansız hava aracı üretiminin yıllık değeri 5,6 milyar dolardan 14 milyar dolara yükselecek ve on yıllık süre zarfındaki toplam değer 95,5 milyar dolara erişecektir.
Türkiye’nin İHA Serüveni
Envantere girmemiş olmakla birlikte Türkiye’nin ilk yerli İHA’sı olan UAV-X1’in TAİ tarafından iki adet prototip üretimi gerçekleştirildiğinde tarih 1992 yılını gösteriyordu. UAV-X1 projesini izleyen süreçte farklı kurumların pek çok projesine destek sunuldu. Bu doğrultuda Türkiye, ortak üretim konseptinden tamamen yerli kaynaklarla gerçekleştirilen üretimlere, AR-GE deneyimi kazanımının kar sayılabileceği projelerden envantere giren İHA’lara, birliklerin eğitim ihtiyaçlarını karşılayan İHA’lardan operasyonlarda kullanılan İHA’lara, SİHA’lara doğru yol aldı.
Sektörün gelişimine paralel olarak Türkiye’nin ilk yerli İHA’sının geliştiricisi TAİ, 2018 yılında ASELSAN işbirliği ile geliştirdiği havadan sinyal istihbaratı toplamayı mümkün hale getiren ANKA-İ İHA’yı ilgili güvenlik birimlerine teslim etti.
Centre for the Study of the Drone at Bard College’ın verilerine göre 2019 yılı itibariyle envanterinde askeri İHA bulunan 95 ülkenin 63’ü çoğunlukla yada tamamen ithal ettiği İHA’lardan, 20’si ürettiği ve ithal ettiği İHA’lardan, 12’si ise temel olarak ürettiği İHA’lardan oluşan bir envantere sahiptir.
Çok da eski olmayan bir tarihte operasyonlarda kullanılabilecek düzeyde yerli İHA’ları envanterine katmaya çabalayan Türkiye, bugün kendi İHA, SİHA ihtiyacının yanı sıra dost ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayabilen bir ülkedir.
Türk SİHA’larının gücü, farklı ülke yetkililerinin bile gündemine girmiştir. Örneğin İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace Türk İHA’larının (darbeci Hafter’in liderlik ettiği) “Libya Ulusal Ordusunun kontrolündeki Cufra Havaalanı’nı vurarak çok sayıda komuta kontrol noktaları ile iki nakliye uçağını tahrip ettiğini” vurgulayarak İHA’ların Libya ve Suriye’de etkili biçimde kullanmasının “oyun değiştirici” nitelikte olduğunu açıkça ifade etmiştir.
Söz konusu başarının kaynaklarından biri olan BAYKAR Savunma’nın 2010’lu yılların başında Türkiye için geliştirdiği taktik İHA sistemi; ABD’nin Predator, İsrail’in ise Heron’lardan talep etmediği, nereden alınacağı dahi belli olmayan “uçuşa elverişlilik sertifikası” gibi bahanelerle oyalandı. Oysa dönemde Türkiye, 180 milyon dolar bedelle 10 adet Heron ithal etmek üzere anlaştığı halde; sevkiyat gecikmeleri, teknik yetersizlikler ve teknolojik bağımlılıklar neticesinde bu araçları etkin biçimde kullanamayan bir ülkeydi.
Devlet yetkililerinin askeri stratejik teknolojileri desteklemesi, acil gereksinimlere rağmen AR-GE disiplinin korunabilmesi ve askeri unsurların geliştirilen teknolojileri benimsemesi, savunma ve havacılık sektörünün başarılı olabilmesinin temel koşullarıdır. Bilgi birikiminde mevcut bulunabilecek yetersizlikler ise çalışmalarda farklı bir tutku ve iş disiplinine sahip olunmasını gerektirmektedir. Ancak İHA deneyiminde gördüğümüz üzere tüm bu gereklilikler sağlandığında dahi stratejik teknolojiye erişim çeşitli nedenlerle gecikebilmektedir. Türk SİHA’larının elde ettiği başarıların Türkiye’ye sunduğu güç ise bu gecikmenin ne denli mühim olabileceğini göstermektedir.
Türk SİHA’ları Karabağ’da
Suriye ve Libya’da Türk SİHA’larının gösterdiği başarı, 2. Karabağ savaşının başlarında Ermenistan için derinliği tam olarak kestirilemeyen bir “tehdit” olarak görüldü. Ne Ermenistan ne de diğer ülkeler, İHA’ların sonuç değiştirme kapasitesini başlangıçta bu denli anlamış değildi. İkinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan, Türkiye’nin “muhtemel danışman desteği” ile İHA’ları etkin bir biçimde kullandı. Burada oluşan ekti, artık savaş meydanlarının eskisi gibi olmayacağını tüm dünyaya göstermiş oldu.
Ermenistan’ın İHA kabiliyetleri oldukça kısıtlıydı. Net bir bilgiye erişmek mümkün olmasa da uzmanlar Ermenistan’ın yerli Baze, Krunk 25-1 ve Krunk 25-2 ve Rusya menşeili Ptero-5E’ye sahip olduğunu düşünmektedir. Öte yandan istihbarat, keşif ve gözetim özellikli bu küçük İHA’ları, Bayraktar TB2 SİHA’larla kıyaslamak mümkün değildir.
Türk F-16’ları caydırıcı bir unsur olarak Azerbaycan’ın yanında yer aldı. Ermenistan ise daha sonra Başbakan Nikol Paşinyan’ın itiraf edeceği üzere Rusya’dan füzesiz olarak satın aldığı Su-30 savaş uçaklarını, Azerbaycan karşısında kullanmayı dahi deneyemedi.
Ermenistan’ın 2017 yılında Rusya’dan 42 milyon dolar karşılığında satın aldığı “Repellent” elektronik harp sisteminin hedeflenenin aksine “hava sahasını” koruyamadığı yine bizzat Paşinyan tarafından itiraf edildi. Elektronik harp karşısındaki dayanıklılığın İHA, SİHA’ların başarılı olmasını sağlayan unsurlardan biri olması doğrultusunda Ermenistan’ın başarısızlığı, savaşın seyri bakımından önemliydi.
Ermenistan hava savunmasının önemli bir kısmını oluşturduğu belirtilen 2K11 Krug, 9K33 Osa, 2K12 Kub ve 9K35 Strela-10 gibi eski Sovyet sistemleri, kıyasla küçük uçakları tespit edebilse de Türk SİHA’larını durduramadı. İkinci Karabağ Savaşı öncesinde Ermeniler tarafından “sınırların” korunmasının ana unsurlarından biri olarak değerlendirilen S-300 füze sistemleri ise hızlı hareket eden unsurları tespit etmek, tanımlamak ve izlemek üzere geliştirilen sensörlere sahipti. Hareketli hedef göstergeleri (moving-target indicator) küçük ve yavaş İHA’ları göz ardı etmekteydi.
Hava savunma sistemleri tarafından durdurulamayan İHA’lar, bizzat bu sistemlerin sonunu hazırladı. Yalnızca S-300’ler özelinde incelendiğinde dahi durum Ermenistan için oldukça büyük bir yıkımı ifade ediyor. Nitekim açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre, Ermenistan’a ait 7 S-300 hava savunma sistemini imha eden Azerbaycan ordusu, 1 S-300 radarı ve 2 S-300 algılama istasyonunu da kullanılamaz hale getirdi.
Kasım 2018 gibi erken bir tarihte Pantsir S1 hava savunma sisteminin, düşük hızlı ve küçük boyutlu hedefleri tespit edemediğine yönelik değerlendirmeler kamuoyunda yer alsa da Rusya, silah ihracatı için oldukça büyük bir önem arz eden bu sistemlerin itibarının korunmasına gayret gösterdi.
2018 yılında kamuoyuna yansıyan bilgilere göre bir Rus silah fuarında yayınlanan bir posterde, içerisinde Heron (İsrail), RQ-21A Blackjack (ABD) ve Türk yapımı bir İHA’nın da yer aldığı çeşitli unsurların Suriye’de Pantsir’ler tarafından imha edildiği iddia edildi. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin ise savaş uçakları ile desteklenen S-400 ve Pantsir hava savunma sistemlerinin Rusya Hava Uzay Kuvvetlerinin Suriye hava sahasındaki üstünlüğünü garanti ettiğini açıklamıştı.
Moskova Yönetimine bağlı Russia Beyond’da Ocak 2018’de yayınlanan bir yazıda, Suriye’deki Hmeymim Hava Üstüne saldırıda bulunan 13 İHA’dan 3’ünün Pantsir S1 hava savunma sistemi tarafından düşürüldüğü belirtilirken, bir savaş uçağını kolaylıkla parçalayabilen bu sistemin İHA’lara neler yapabileceğinin “hayal edilmesi” istenmişti.
Türkiye’nin İdlib operasyonunu değerlendiren NATO Müşterek Hava Gücü Mükemmeliyet Merkezi (JAPCC) göre de Pantsir S1 hava savunma sistemleri, İHA’lar için ciddi bir tehdit arz eden ve hemen vurulması gereken hedeflerdi. Ancak JAPCC’ye göre, “Pantsir S-1’in aktif sistemi, yoğun elektronik harp önlemleri nedeniyle Bayraktar TB2 SİHA’dan ateşlenen küçük ve akıllı mühimmatı radar menzilinde olmasına rağmen tespit edemedi.”
Kamuoyuna yansıyan görüntü ve değerlendirmelere göre, Türk İHA’ları farklı bölgelerde Pantsir S1 hava savunma sistemlerini imha etmeyi başarmıştı. İkinci Karabağ Savaşında da Pantsir S1 hava savunma sistemleri Azerbaycan denetimi altındaki SİHA’larla imha edildi. Dolayısıyla İHA’lar karşısında etkili olduğu değerlendirilen Pantsir S1 hava savunma sistemi, bir savaş uçağını kolaylıkla parçalayabilecek olmasına rağmen tespit edemediği, kıyasla düşük maliyetli İHA’lar tarafından etkisiz hale getirildi. Kısaca avcılar av haline geldi.
Russia Beyond’da yer alan bir yazıya göre atış hızı dakikada 5.000 olan Pantsir S1’lerin namluları her 8.000 atışta değiştirilmelidir. Dolayısıyla envantere katılmasının yanı sıra bu sistemin kullanımı da çeşitli maliyetler içermektedir.
Türk SİHA’larının Suriye, Libya ve Karabağ’da onlarca hava savunma sistemi ve bileşenini yok ettiği kamuoyuna yansıdı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e göre, İkinci Karabağ Savaşı’nda değeri 1 milyar doların üzerinde olan Ermeni mühimmatı Türk SİHA’larıyla imha edildi. 44 günlük savaşta Ermenistan’ın imha edilen ve ele geçirilen silahların tutarının 4,8 milyar doları bulduğu değerlendiriliyor.
Kıymetli insan gücüne yönelik riskler minimum düzeyde tutulurken kara birlikleri hava saldırılarından ve karadaki askeri hedeflerin olası saldırılarından korundu. Maliyet etkin operasyonlarla düşman unsurlar yer yer “savaşamaz” hale getirildi.
İHA, SİHA’ların farklı hava savunma sistemlerini yok etmekte gösterdiği tekrarlanan başarı, hava savunma sistemlerinin modern tehditler karşısındaki etkinliğinin sorgulanmasına neden oldu. Üretici ülkelerinin ekonomik ve diplomatik bir güç kaynağı olarak değerlendirdiği, uzun bir sürecin sonunda elde edilen, milyonlarca dolar değerindeki hava savunma sistemlerinin; düşük maliyetli, riske edilebilir sistemlerce etkisiz hale getirilmesi ise bu sorgulamanın önemini artırmıştır.
Uzun bir süredir insansız sistemlerin; kara, deniz ve havada askeri paradigmaları değiştireceği öngörülüyordu. Mevcut askeri paradigmaların İHA, SİHA’lar aracılığıyla tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde sarsıldığı 2. Karabağ Savaşı ise, beklenen paradigma değişiminin ilk açık örneği olarak nitelenebilir. Bu yönüyle, askeri bakımdan da tarihidir.
Muhtemelen, literatürde konvansiyonel askeri sistemlerin ve harekat anlayışının sarsılması bağlamında değerlendirilecek olan 2. Karabağ Savaşı, Azerbaycan Türkleri ve Türk Dünyası için ayrı bir manevi öneme sahip.
Azerbaycan Türklerinin; yaşlı çocuk demeden türlü işkencelere uğrayarak katledildiği, evlerinden göç etmek durumunda bırakıldığı Dağlık Karabağ; yıllarca Türk Dünyasının kalbindeki en derin yaralardan biri oldu. Azerbaycan topraklarının %20’si Ermenistan işgali altındaydı. 27 Eylül 2020’de başlayan İkinci Karabağ Savaşı’nda bu hukuk dışı işgal durduruldu.
Türk SİHA’ları başta olmak üzere yetkin teknolojilerin oyun değiştirici gücüyle Azerbaycan, yaklaşık 30 yıllık hasretin ardından topraklarına kavuştu. Ermenistan ise milyonlarca dolar harcamasına rağmen işlevsiz kalan askeri araç ve sistemleriyle oyun dışında kaldı.
Azerbaycan, Bayrağını Karabağ’a astı… Dünkü zalim avcılar bugünlerde av oldu, Türk’ün yurdu Karabağ, artık azat oldu…