SOĞUK SAVAŞ VERSİYON 2 Mİ? İNGİLTERE’NİN SAVUNMA BÜTÇESİ NEDEN ARTTI?
Binlerce yıldır olduğu gibi insanlık bugün de bitmek bilmez bir doyumsuzlukla daha güçlü imkanlar, kazanımlar elde edebilmek için yoğun bir çaba içerisinde. Dün olduğu gibi bugün de askeri unsurların nitelikleri; ekonomik, siyasal, diplomatik, kültürel kazanımların temininde temel bir belirleyici. Bugünü dünden ayıran ise birikimli doğası gereği teknolojide daha önce adını dahi anamadığımız kabiliyetlere erişilmiş olunmasıdır. Tabi biçimde bu kabiliyetler ne tüm devletler tarafından elde edilmiş durumda ne de böyle bir hal arzulanıyor.
Devletler, askerlerinin en güçlü teknolojilere erişebilmesi ve rakip unsurların kıymetlerine en az maliyetle zarar verebilmek için yarışıyor.
Dr. Alper Özbilen
İngiltere’nin Kasım 2020’de savunma bütçesini genişletme kararı alması da İngiltere’nin bu yarışta kendine “daha iyi bir pozisyon elde etmek” istemesinin bir yansımasıdır.
Ne olmuştu?
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, geçmişteki İngiliz Hükümetleri gibi savunma bütçesini kısıtlamaya devam etmeleri durumunda İngiliz Halkının güvenliğinin tehlikeye girebileceğini belirterek, savunma bütçesinin önümüzdeki dört yıl içerisinde 16,5 milyar sterlin değerindeki ek bir kaynağa sahip olacağını açıkladı. Böylece İngiltere askeri harcamalarını son 30 yılın en yüksek düzeyine çıkarma kararı aldı. 2020-2021 mali yılı için daha önce belirlenen savunma bütçesi yaklaşık olarak 41,5 milyar sterlindi.
Peki İngiliz Yönetimini bu karara iten neydi?
İngiltere Savunma Bakanlığı tarafından 2017 yılında hazırlanan bir rapora göre, savunma sanayinin müşterisi olarak hükümet, silahlı kuvvetlerin doğru yeteneklere erişmesine ve satın alınan mal ve hizmetlerin vergi mükelleflerinin parasının karşılığını vermesine yönelik bir sorumluluğa sahiptir. Yine rapora göre, İngiliz sanayisinin ve üniversitelerinin, savunma bakanlığının harcamaları doğrultusunda güçlenen stratejik kapasitesi; İngiltere’yi önemli bir endüstriyel ortak yapmakta, ayrıca İngilizlerin “hareket özgürlüğünün”, uluslararası nüfuzunun ve refahının sürdürülebilmesine yardımcı olmaktadır. Dolayısıyla İngiltere, savunma sektörünü yalnızca ekonomiye sunduğu katkılar bağlamında değerlendirmemektedir: Savunma sektörü ülkenin uluslararası statüsünü tanımlayan bir unsurdur.
Johnson’ın ifadesiyle mevcut uluslararası ortam Soğuk Savaştan bu yana hiç olmadığı kadar “tehlikeli” ve “rekabetçi”. Johnson, belli bir ülkenin ismini anmasa da İngiltere için hangi ülkelerin bir “tehdit” kaynağı olduğunu veyahut İngiltere tarafından “tehdit” kaynağı olarak görüldüğünü tahmin etmek güç değil: Yakın tehdit Rusya ve nispeten uzak tehdit Çin.
İngiltere iç istihbarat servisi MI5’in başkanı Ken McCallum’a göre an itibariyle İngiltere için istihbarat servisi en “can sıkıcı” olan ülke Rusya’dır. Önümüzdeki on yıl boyunca İngiltere için büyük “fırsat” ve “zorluk” sunacak ülke ise Çin’dir. Dolayısıyla İngiltere, geleneksel rakibi Rusya’ya ek olarak ilerleyen süreçte Çin kaynaklı tehditlerle de yüzleşmek durumundadır.

Tablo 1’de belirtildiği üzere 2019 yılı itibariyle Çin’in askeri harcamaları 261 milyar dolar, Rusya’nın askeri harcamaları ise 65 milyar dolar seviyesine erişmiştir. İngiltere için birer tehdit kaynağı olduğu değerlendirilen bu ülkelerin yoğun askeri harcamaları; modernizasyon süreçleri İngiltere’yi “endişelendirmektedir”.

“Tehdit” unsurları güçlenirken İngiltere, Brexit kaynaklı belirsizliklerle de mücadele etmek durumunda kalmıştır. Brexit sonrası süreçte oluşabilecek fiyat artışları ve süre gecikmelerinin, İngiliz savunma sektörünün AB ülkeleri ile olan sözleşmelerini olumsuz yönde etkileyebileceği değerlendirilmektedir. Bu kapsamda ADS’in (savunma, havacılık ve uzay sektörlerinde faaliyet gösteren 1.100’den fazla İngiliz firmanın üye olduğu bir organizasyon) başkanı Paul Everitt de hedeflerini düşürmek zorunda kaldıklarını ve ilerleyen süreçte işlerinin ek maliyet ve karmaşıklıklara konu olacağını belirtmiştir. Everitt’e göre bu durum sektördeki firmaların rekabet edebilirliği üzerinde uzun dönemli etkiler doğuracaktır.
Brexit sonrası süreç İngiliz savunma sanayini, AB dışı pazarlara yöneltse de Covid-19 pandemisi mevcut belirsizliklerin daha da artmasına sebep olan bir hal almıştır.
Covid-19 pandemisini pek çok faklı yönden değerlendirebiliriz. Öncelikli olarak farklı sektörlerde çeşitli ayrışmalar yaşansa da an itibariyle pandemi, küresel tedarik zincirinde yaşanan bozulmalar ve tüketim alışkanlıklarındaki değişiklikler gibi etkileriyle arz ve talep kaynaklı olarak ülke ekonomilerine zarar veriyor. Resmi verilere göre İngiltere’de yalnızca 2020 3. Çeyrekte 314.000 kişi işten çıkarıldı.
Küresel nitelik taşıyan bu kriz ortamı devletlerin ekonomideki konumunu belirginleştirmektedir. Devletlerin yeniden inşa sürecinde destek olduğu sektörler ise gelecek kurgularının anlaşılabilmesi bakımından önemlidir.
İngiliz Yönetimi de savunma bütçesini arttırarak aslında yalnızca savunma sektörünü, sektördeki işgücünü ve nitekim İngiliz Ekonomisini desteklemiyor. Geleneksel olarak devlete sınırlı bir rol çizen ekonomi anlayışında, kriz doğrultusunda oluşan boşluktan da faydalanarak kaynaklarını İngiltere’nin uluslararası konumunu güçlendirmek için kullanıyor.
Johnson’ın açıklaması çerçevesinde İngiltere’nin önünde iki yolun olduğu değerlendirilebilir: (1) Terörizm tehdidi ve düşman devletlerin hırslarını önemsemeyerek “felaket” gelinceye değin sorunlardan kaçılabilir veya (2) İngiltere’nin “yaşam çizgisi” korunabilir. Yani savunma harcamalarındaki artış doğrudan doğruya İngiltere’nin mevcudiyetini sürdürebilmesi için gereklidir. Mevcudiyetin devamlılığı yerel olduğu kadar uluslararası bir konudur. Nitekim kimi uzmanlara göre söz konusu karar, İngiltere’nin AB’den ayrılsa da Avrupa’nın savunmasından ayrılmadığının bir göstergesidir. ABD Savunma Bakanlığı’na göre ise bu artış, İngiltere’nin NATO’ya ve ortak güvenliğe olan bağlılığını yansıtmaktadır. Ayrıca yine bu karar, “ortak özgürlüklere ve güvenliğe” yönelik olarak gelişen tehditler karşısında daha fazlasının yapılabileceğini ve yapılması gerektiğini de göstermektedir.
Neler elde edilecek? Bazı temel gelişmeler:
Oluşan ek savunma bütçesi ile öncelikli olarak sekiz adet Type 26 ve beş adet Type 31 fırkateyninin inşa planının ilerletilmesi hedeflenmiştir. Daha önce kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Type 26 fırkateynleri denizaltı savunma harbi (DSH: Anti Submarine Warfare), hava savunma ve genel amaçlı operasyonlarda, Type 31 fırkateynleri ise genel amaçlı operasyonlarda kullanılacaktır. Ayrıca yine ek savunma bütçesi doğrultusunda çok amaçlı araştırma gemileri ve Type 32 fırkateynlerini içeren yeni nesil savaş gemilerinin geliştirilmesi öngörülmüştür. İlk kez Johnson’ın açıklamasında anılan Type 32 fırkateynlerinin otonom sistemler için bir platform olacağı değerlendirilmektedir.
İngiltere’nin “düşmanlarını” engellemek ve İngiltere’yi güvende tutmak için siber operasyonlar düzenlemek üzere National Cyber Force’un kurulduğu açıklanmıştır. National Cyber Force; GCHQ, Savunma Bakanlığı, MI6 ve Defence Science and Technology Laboratory (Savunma Bakanlığına bağlı)‘daki farklı uzmanlıklara sahip kimseleri bir araya getirmiştir.
Siber operasyonlar; İngiltere’nin askeri uçaklarının düşman unsurların silah sistemleri tarafından hedeflenmesini engellemekten, siber dolandırıcılığın önlenmesine kadar farklı kapsamları içerebilmektedir. İngiliz makamlara göre, siber uzayın önümüzdeki on yıl ve sonrasında “müttefik” ve “düşmanları” bir araya getirecek en çekişmeli alan olması doğrultusunda National Cyber Force’un kurulması önemli bir kilometre taşıdır.
Yapay zekaya yönelik olarak bir kurumun oluşturulması da kararlaştırılmıştır. Ayrıca Kraliyet Hava Kuvvetleri (Royal Air Force) Uzay Komutanlığı’nın kurulması kararlaştırılmış ve 2022 yılında İngiliz uydu ve roketlerinin fırlatılacağı belirtilmiştir.
Sonuç olarak İngiltere, Soğuk Savaş dönemiyle kıyasladığı mevcut uluslararası ortamda askeri niteliklerini geliştirerek “düşmanları” ve “müttefikleri” ile kurduğu ilişkide konumunu güçlendirmek için savunma bütçesinde olağan dışı bir artışa gitti.
Dr. Alper Özbilen
Farklı ülkelerin çabalarıyla gelişen yarışta, uzay ve siber uzay gibi alanları da kapsayacak biçimde rekabet giderek yoğunlaşıyor. Bu yoğunlaşma hali ise tekrar ve tekrar yüzümüze şu gerçeği çarpıyor: Bugünü değil yarını yakalamak zorundayız. Söz konusu yarışta bugün yarının kaygısını gütmezsek hem bugünü hem de yarını kaybedeceğiz. Dün ise mazideki güzel bir anı olmanın ötesine geçemeyecek.
